Bilgistasyonu
Ruhsal Özgürlük
Ruhsal Özgürlük
Sanki elimizden zorla tutuluyormuşçasına karmaşa içindeki yerimizde öylece dikiliyoruz. Kimse yerini kaybetmek istemiyor,dik ve güçlü bir duruş içerisinde etrafımıza kendine güvenenen bakışlardan savuruyoruz. Ama aynı kimseler olarak , o yerden şikayet etmekten de çekinmiyoruz.Kimimiz şikayetini sadece kendi içinde sergileyebilirken kimimiz bu fırsatı alkol sofrasında yakalar yakalamaz hemen dışa vuruyoruz. Gazeteler her gün toplumdaki “özgür birey”ler hakkında büyük puntolarla başlıklar atarken, aynı kelimenin patentinde olan ama anlam olarak çok uzakta bir yerde duran bir terimi sıklıkla gözardı ediyoruz. Bireyin ruhsal özgürlüğü…
İrademiz ne kadar bize ait? Yaptığı her davranışın arkasında güçlü olma kompleksi olmadan durabilecek kaç tane gerçekten özgür birey var? Tercihlerimizin ne kadarı bize ait? Bize biçilen roller dışında tanıdığımız kaç tane rol var?Başka bir rolü sahnelemek neden bu kadar ürkütücü geliyor ki?
Hiç izlediğiniz bir oyunun ardından tiyatro sahnesine çıkıp, çoktan boşalmış olan salonun sandalyelerine karşı iki cümle sarf etmeye çalıştınız mı? Hayatımızın her günü aslında o sahne üzerinde birileri için oyun oynamakla geçerken bu sefer bir izleyici olarak boş sandalyelere karşı ağzımızdan çıkabilecek iki çift cümlenin aslında büyük ve akılalmaz bir yüzleşme olduğu hepimizin bildiği bir gerçekken, kaçımız gerçek hayatında böyle bir şeye cesaret edebilir?Pardon, biz zaten özgür ve “aklı başında” bireylerdik değil mi, neden böyle bir şeye ihtiyacımız olsun ki!
Başını ve sonunu bildiğimiz dünyalarımızda bir sonraki dakikaya dair merak uyandıracak bir unsur olmadığı sürece, heyecansız ve tutkusuz bir yaşamın Sisifos’un yaşamından pek bir farkı kalmıyor. Aynen hikayede olduğu gibi, sonunda o kaya zirveye kadar bir şekilde çıkarılacak ve zirveye varıldığında kayanın aşağı düşmesini engellemek de pek mümkün olmayacak. Bizim onu tekrar yukarı çıkarmak için ihtiyaç duyduğumuz enerji başka bir kaynaktan aktarılamadığı sürece, kaya da Sisifos da anlamlarını yitirmiş olmuyorlar mı? Yani sadece ve sadece kayayı yukarıda görebilme motivasyonunun -günümüzde yaşanan sıradan hayatlar bundan pek de farklı değil- bir sonraki anı yaşamak için yeterli şevk uyandırabileceğini düşünebilmek “düz mantık” olmuyor mu? Dünyaca özgür olarak isimlendirilen batı halklarının bireyleri her gün aynı kayayı yukarı çıkarıp indirirken muhtaç oldukları enerjinin sadece kağıt bir banknotta -ki o banknot zirveye dikilen bir bayraktan öte bir anlam ifade etmiyor- saklı olması trajedi degil de nedir? Küçük,devlet tarafından kısıtlanmış,adeta konserve kutusuna sıkıştırılmış oryantal yaşamlarda bile kimse o bireylerin ruhlarının daha az özgür olduğunu iddia edemez.
Peki, ruhun özgür olmadığı bir ortamda, bireyin hak ve hukukun egemen olduğu bir toplumda yaşamasını “özgür olma” eyleminin neresine koymalı? Önüne mi, arkasına mı yoksa yanına mı? Ya da o eylem, gazete makalelerinde sıklıkla yer almanın ötesinde aslen hiç var olamamış mıdır? Sahi ya herkes özgürlüğe bir taraftan tutunmuşken diğer yandan ıskalıyor.Ve ne tarafından tutarsak tutalım hep bir elimiz boşta kalıyor. Diğer elden de özgürlüğe tutunabilenler zaten kendilerini otomatikman paralel evrende buluyorlar.
Ve zamanda yolculuk tam o doruk noktasinda başlıyor herhalde!
Eren Algül
Mühendislik Öğrencisi