-Bir yılan 3 yıl uyuyabilir. -Bal bozulmayan tek gıdadır. -Ördeğin sesi yankı yapmaz. -Denizyıldızlarının beyni yoktur. -Üzüm mikrodalga fırında patlar. -İnsan yılda en az 1460 rüya görür. -İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır. -Karınca iki hafta su altında yaşayabilir. -İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar. -Üzümü mikrodalgaya koyarsanız patlar. -Parmak izi gibi herkesin dil izi de farklıdır. -"Pi" sayısının bir milyarıncı rakamı 9'dur. -Dünyada insanlardan daha çok tavuk var. -Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir. -İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır. -Hiçbir kağıt 7 defadan fazla 2'ye katlanamaz. -Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var. -Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. -Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur. -El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı uzar. -Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor. -Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz. -Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar. -Günde 24 saat sayı saysanız, 1 trilyona ulaşmanız 31 bin 688 yıl alır. -Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor. -Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer. -Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder. -Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır. -Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır. -13 rakamının uğursuz olarak bilinmesi nedeniyle ABD'de birçok otelde 13. katta oda bulunmaz. -En uzun boylu insan 1940 yılında ölen 2,72 metre boyunda ABD'li R.P. Wadlow olmuştur. -Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir. -Einstein 9 yaşından sonra akıcı konuşmaya başladı. Aile onda zihin geriliği olduğunu bile düşündü. -İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazını boşaltmak için esner. -İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500-700 litre oksijen, 2 kilogram yiyecek tüketir. -Dünyanın en hızlı kuşu Boğazlı Kırlangıç'tır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır. -Michel Jordan bir yılda Nike'den Nike'ın Malezya fabrikası personelinin hepsinden fazla para kazanıyor. -ABD, Ohio'da lisans olmadan fare yakalamak yasaktır. -Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız, patlarsınız. -Aşık olduğumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir. Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar. Mu kimyasal madde çikolatada da vardır. -Uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz. Çünkü gözyaşı aşağı düşmez. -Birinci Dünya Savaşında Fransa ülkedeki tüm taksileri tüm taksileri devraldı ve askerler cepheye bu taksilerle taşındı. -1994 Dünya Kupası'nda, Bulgaristan futbol takımının 11 oyuncusunun hepsinin isminin sonu "OV" ile bitiyordu. -Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller. -Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz. Hatta çoğu zaman alkolün etkisinin artmasına yol açar. -Kereviz yerken harcanan kalori,kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır. -Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir. -Klinik ölüm sonrası insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir. 5 dakika sonra beyin hücreleri ölmeye başlar, ama yine de bu süreyi 5 dakika daha uzatmak mümkündür. -İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle, midesiz, dalaksız yaşayabilir, ama karaciğersiz bir dakika bile yaşayamaz. -Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.-Soğuk havalarda ısınmak için alkol almak son derece tehlikelidir. Yüzeysel damarlarda genişlemeye yol açan alkol bir süre kendinizi ısınmış gibi hissetmenize yol açarken, vücudun ısı kaybını kolaylaştırır. Bu da donmayı çabuklaştırır. -Macar Yanosh Voven ve karısı Sara dünyada en uzun aile hayatı sürmüşler. Onlar 147 sene beraber yaşamışlar. Yanosh 172, Sara 164 sene yaşamıştır. Öldüklerinde en küçük çocuklarının 116 yaşı varmış. -En büyük kuş yumurtası devekuşunundur. 15 - 20 santimetre uzunluğunda ve ortalama 1.7 kilogram ağırlığındadır. Kaynatılarak pişirilmesi 40 dakika sürer. -Kirpiler suda yüzer. -Salatalığın yüzde 96'sı sudur. -Sivrisineklerin 47 tane dişi vardır. -Coca-Cola'nın orijinal rengi yeşildir. -Çocuklar baharda daha fazla büyüyor. -Sigara çakmağı kibritten önce bulundu. -Sümüklüböceklerin dört tane burnu vardır. -Uranüs çıplak gözle görülen bir gezegendir. -Dünyadaki tavuk sayısı insanlardan fazladır. -Salyangozların 25.000 civarında dişi vardır. -Bir doğumda yaşayan en çok çocuk sayısı 6. -Bir kadının sahip olduğu en fazla çocuk sayısı 69. -İlk kule saati 1404 yılında Moskova'da yapılmıştır. -Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır. -Timsahlar daha derine batabilmek için taş yutarlar. -Bukalemunların dilleri,vücutlarından iki kat uzundur. -Dünyadaki ısı 1900 yılından itibaren 0.7 derece arttı. -Uzaya ilk uçan kadın Valentina Tereşkova'dır. (1962) -Günümüzde, evlenenlerin yüzde ellisi boşanmaktadır. -Dünyada insan başına düşen karınca sayısı 1 milyondur. -Pisagor sokak dövüşü spor dalında olimpiyat şampiyonu olmuştur. -Kedi ve köpekler de insanlar gibi solak yada sağak olabilirler. -"Düello" uygulaması hala Uruguay ve Paraguay'da devam etmektedir. -(şuan yaşayan) 135 yaşındaki Ali Muhammed Hüseyin, yeryüzünün en yaşlı insanı olarak biliniyor. -Atların kırılan kemikleri geri kaynamaz. Ayağı kırılan atların hayatı da biter. -Sağ elini kullananlar sol elini kullananlardan ortalama 9 yıl daha uzun yaşıyor. -Uyurken, TV izlerken olduğundan iki kat daha fazla kalori harcarız. -Stockholm kraliyet kütüphanesinde muhafaza edilen "Şeytan İncili" kitabının ağırlığı 350 kg.dır. -Taze kakao içinde bulunan sıvı, kan plazması yerine kullanılabilir. -ABD'de Coco-Cola şoförlerinin kimyasal madde taşıma lisansı olması gerekiyor. -Dünyanın uydusu ayın hacmi, Pasifik Okyanusu'nun hacmi ile aynıdır. -Maymunlar her yıl uçak kazalarından daha fazla insan ölümüne neden oluyor. -Dünya ahalisi gece gündüz satranç oynasa ve her saniyede bir hamle yapılsa, satrançta tüm oyunları tecrübeden geçirebilmek için asırlara ihtiyaç vardır. -Satranç tarihinin en uzun oyunu 1950 yılında Mardel Plato'da yapılmış dünya satranç turnuvasında gerçekleşmiştir. Pilkin ve Çernyak arasında yapılan bu maç 22 saat devam etmiş ve 191. hamle sonrası berabere bitmiştir. -Dünyanın en kokulu camisi Tebriz şehrindedir. Mescit inşa edilirken çamuruna misk kokusu ilave edilmiştir ve 600 sene geçmesine rağmen hala mescit misk kokmaktadır. -Dünyada en tehlikeli hayvan sivrisinektir. Çünkü insanların ölümüne en fazla sebep olan hayvandır. -En eski alfabe Suriye'nin Akdeniz sahilindeki Lattakiya limanı yakınlığında yapılan kazım sonucu bulunmuştur. Alfabe 32 harften oluşur. -Güneş yerden 149 milyon 600 bin km. mesafededir.Hacmi yerden 1300 defa büyüktür. -Rusya'da yaşamış olan Vasilyev'in iki karısından 87 çocuğu olmuştur. 75. yaş gününde (1782) onun yanında 83 çocuğu bulunmuştur. -Bugüne kadar yaşamış en ağır kişi, 635 kiloya ulaşan Washingtonlu Jon Brower Minnoch. -Bir kişinin yaşayabildiği en yüksek vücut ısısı 46.5 derecedir. Normal değer ise 35 - 37'dir. -ABD'de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci erkeklerin üçte biri ya hapiste yada gözaltında tutulmaktadır. -Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur,sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur. -Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi Bambu bir günde 90 cm. kadar uzuyor. -Erkeklere yıldırım çarpması olasılığı kadınlara göre 6 kat daha fazladır. -En büyük kitap XVII asırda yayınlanmış ve Berlin kütüphanesinde bulunan coğrafya atlası sayılır. (yüksekliği 2 metre, eni 1 metre) -1707 - 1782 arasında yaşamış bir Rus kadının; 16 ikiz, 7 üçüz ve 4 dördüzü, 1725 - 1765 arasında dünyaya getirdiği belirlendi. -Ünlü Arap şairi Kahire üniversitesi profesörü Şeyh Muhammed Abdul İbrahim 150 yaşında vefat etmiştir. 105 sene bekar yaşamış. 105 yaşında evlendikten sonra 5 çocuğu olmuştur. -Atakama çölüne 400 seneden beri yağmur yağmamaktadır. Yağan yağmur da havada buharlaştığından yere düşmemektedir. -Kunter, 1988 yılında Fenerbahçe formasıyla Hilalspor karşısında 153 sayı atarak rekor kırarken, ilk yarıda da attığı 81 sayıyla bir devrede en fazla sayı üreten basketçi olarak da tarihe geçti.

Depresyon çökkün duygu durumudur. Çökkün duygu durum ve kişinin daha önce ilgilendiği etkinliklerden ilgisini çekmesi, artik zevk alamaması, depresyonun önemli belirtileridir. Depresyondaki bir kişi ümidini kaybetmiştir; kendisini ve içinde bulunduğu çevreyi bomboş, anlamsız, zevksiz, değersiz hissedebilmektedir. Bu durum ruhsal bir acı gibi tanımlanabilmektedir. Kişiler artik ağlayamadıklarından yakınmaktadırlar. Enerji kaybı, okul ve iste başarısızlıklar, sorumlulukları yerine getirememe, yeni islere girişmekte isteksizlik, uykusuzluk Devamını Okumak İçin Tıklayınız …

18. yüzyıldaki bir deniz savaşında en çok denizciyi ne öldürmüştür? Adi bir kıymık. Hollywood filmlerinde gösterilenlerden farklıolarak 18. Yüzyılda kullanılan gülleler aslında patlamıyordu. Bunlar geminin gövdesini parçalayarak kocaman tahta kıymıkların yüksek bir hızla güvertede uçuşmasına neden oluyordu; bu kıymıkların isabet ettiği denizciler de ağır yaralar alıyordu.

1600 yıllık kuru fasulye bulundu Gün ışığına çıkarılan mezarlarda 1600 yıllık kuru fasulye bulundu. Muğla’nın Bodrum İlçesi'ne bağlı Gümüşlük Beldesi'nde devam eden Antik Myndos Kenti kazıları çerçevesinde, Tavşan Adası’nda gün ışığına çıkarılan mezarlarda 1600 yıllık kuru fasulye bulundu. Kazı çalışmaları sırasında İ.Ö 4'üncü yüzyıla ait tapınak temelleri bulunduğu kesinleşti. Bulunan eserler arasında Roma İmparatoru Agustus'un, o dönem bölgede yaşanan büyük depreme yardımını anlatan taş yazıt, hamam, ayazma, tapınak, su kanalları, pişmiş topraktan yapılmış kap kacaklar, sikkeler, cam eşya parçaları ve iskeletler bulunuyor.

Ay nasıl kokar? Anlaşıldığı kadarıyla barut gibi. Ay’da yalnızca on iki kişi yürüdü ve bunlardan hiç biri özel uzay giysileri nedeniyle Ay’ı koklayamadı. Ancak Ay yüzeyinden kabine döndüklerinde yanlarında bu tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı. Astronotlar Ay’daki toprağın kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü olmadığını söylediler. Bu toprak büyük ölçüde, Ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir; bunun yanısıra demir, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller de içerir.

Çıplak gözle kaç galaksi görülebilir? Beş bin? İki milyon? On milyar? Hayır, dört tane görebiliriz. Aslında oturduğumuz yerden yalnızca iki tane görebiliriz, bunlardan bir tanesi de içinde bulunduğumuz Samanyolu’dur.

Dünyanın en büyük şehri hangisidir? Resmi olarak Honolulu... . Hawaii eyaletinde 1907’de çıkarılmış bir yasaya göre Honolulu Şehri ve Honolulu İdari Bölgesi (County) aynı yeri ifade ediyor bu Honolulu şehrinin Büyük Okyanus’ta 2,400 km boyunca uzanan Kuzeybatı Hawaii adalarının kalanını da kapsadığı ve 5,509 km2’yle en büyük yüzölçümüne sahip şehir olduğu anlamına geliyor. Dünyanın en kalabalık şehri ise 12,8 milyonluk nüfusu ve 440 km2lik yüzölçümüyle Mumbai’dir: Km2 başına 29,042 kişi! Eğer bütün anakent alanı dahil edilirse en kalabalık şehir, 13,500 km2 üzerinde yaşayan 35,2 milyon kişiyle Tokyo olur.

Şu ana kadar yaşamış en tehlikeli hayvan hangisi? Bu sorunun cevabı açık ara sivrisinek...Şu ana kadar ölmüş olan insanların yarısını (muhtemelen 45 milyar kadar) dişi sivrisinekler tarafından öldürdü. Günümüzde bile her 12 saniyede bir kişi sivrisineklerden kaynaklanan sebeplerle hayatını kaybediyor.

En yüksek dağ nerede? Dünya’da değil, Mars’ta... Dev volkan Olympus Dağı (Latincede Olympus Mons) güneş sistemindeki ve bilinen evrendeki en yüksek dağdır. 22 km yüksekliğindeki Olympus Dağı Everest’ten üç kat daha yüksek. 624 km genişliğindeki bu dağ Britanya adalarının bulunduğu alanın tamamını kaplayabilir.

Evrendeki en soğuk yer nerededir? Finlandiya’da. Helsinki Teknoloji Üniversitesi’nden bir ekip 2000 yılında bir rodyum parçasını, mutlak sıfırdan (-273oC) derecenin on milyarda biri kadar daha yüksek bir sıcaklığa kadar soğuttu.Laboratuarlarda oluşturulan bu son derece düşük sıcaklıklar dikkate değerdir. Derin uzayda bile sıcaklık -245oC’nin altına nadiren düşer. Bunun bilinen tek istisnası, Avustralyalı gökbilimciler tarafından 1979’da saptanan Bumerang Nebulası’dır. Bu nebula bir bumeranga (ya da bir papyona) benzer. Merkezinde, Güneş’ten üç kat daha ağır, ölmekte olan bir yıldız vardır.

Evren ne renktir? Resmi olarak bej rengindedir. 2002 yılında, Johns Hopkins Üniversitesi’nden Amerikalı bilimciler, Avustralya Kırmızıya Kayan Galaksileri İnceleme Kurumu’nun topladığı 200,000 galaksi ışığını inceledikten sonra evrenin soluk yeşil renkte olduğu sonucuna vardılar. Ancak birkaç hafta, hesaplamalarında bir hata yaptıklarını ve evrenin aslında daha çok köstebek derisi renginin kasvetli bir tonu olduğunu itiraf etmek durumunda kaldılar.

Fillerin ilginç sırrı Bilim adamları, fillerin bacaklarının dört çeker araç tekerlekleri gibi hareket ettiğini söyledi. Londra Üniversitesi Kraliyet Veteriner Kolejinde görev yapan John Hutchinson ekibi tarafından yapılan araştırmada, fillerin yürüyüşü ve koşuşu özel kameralarla gözlemlendi. Araştırmalarının sonucunda fillerin bacaklarının dört çeker bir arazi taşıtının tekerlekleri gibi hareket ettiğini gören bilim adamları, bunun hayvanın her bacağını hız kazanmak ve fren yapmak için kullanabildiği anlamına geldiğini belirtti. Daha önce 4 ayaklı tüm hayvanların ön ayaklarını fren, arka ayaklarını ise hız kazanmak için kullanmak suretiyle bacakları arasında iş bölümü yaptığı düşünülüyordu. Ancak araştırmanın sonucu, bunun filler için geçersiz olduğunu ortaya koydu. Bilim adamları filleri 4 ayaklı diğer hayvanlardan ayıran bu hareket özelliklerinin, onların iri gövdelerinden kaynaklanıyor olabileceğini söyledi.

İlk Amerikan Başkanı kimdir? Peyton Randolph... Randolph, George Washington’dan önceki on dört Kıtasal Kongre (ya da “Kongre’de Biraraya Gelmiş Birleşik Devletler”) Başkanının ilkiydi. Kıtasal Kongre, şikayetlerini İngiliz Tahtı’na iletmek için 13 koloni tarafından oluşturulmuş müzakere organıydı.

Roma yanarken Neron ne yapıyordu? Kesinlikle yanan şehri seyrederken lir çalıp şarkı söylemiyordu. Yangın çıktığı sırada Neron yangının 56 km uzağında, deniz kenarındaki yazlık evindeydi. Neron haberi alınca hızla Roma’ya gitti ve yangın söndürme çabalarının sorumluluğunu üstlendi.

Bir kırkayağın kaç tane ayağı vardır? Kırkayak kelimesi, Latince “yüz ayak” anlamına gelen centipeda kelimesinden gelmektedir. Kırkayaklar yüz yılı aşkın bir süredir kapsamlı bir biçimde incelenmelerine karşın tam olarak yüz ayağa sahip bir örneğine rastlanmamıştır. Türkçe’deki adlarına bakarak bu hayvanların kırk ayaklı oldukları da söylenemez.

İstasyon

Bilgistasyonu

ihanet

!..İhanet..!

Hayat, ihanet edenler için bir komedi; ihanete uğrayanlar içinse bir trajedidir. İhanet edenler, hiçbir yere ait olmamakla temellendirirler ihanetlerini. İhanete uğrayanların tesellisi ise hain özneyi cezalandırmaktır.

Kimilerinin cezası cinayet olarak eylemleşir, kimilerinki de ihanet edeni kendi varlığından mahrum etmek gibi ucuz cezalardır. Hiçbir ihanetin cezasız kalmayacağı sözü de, ihanete uğrayanların uydurduğu koca bir yalandır. Çünkü her ceza, intikam duygusundan beslenir ve hiçbir intikam 'ihanet'i ortadan kaldırmaya yetmez.

İhanet deyince akla gelen ilk isimlerden biri ünlü İngiliz casus yöneticisi Kim Philby'dir. Hindistan doğumlu Philby, Cambridge'de eğitim görmüş ve 'double' (çift taraflı) çalışmak üzere 1940 yılında MI6'e (İngiliz Dış İstihbarat Servisi) alınmıştı.

Philby 1963 yılına kadar hiç sezdirmeden Ruslara çalıştı. Soğuk Savaş'ın en sıcak yıllarında Moskova'ya sürekli belge ve bilgi aktardı. Ve yıllar sonra, bir traitor (hain) olduğu ortaya çıkınca Moskova'ya kaçtı. Ruslar; pullarının üzerine Kim Philby fotoğrafları basarak onore ettiler onu.

Bütün zamanların en büyük hainlerinden biri olan Philby, yaşamının son dönemlerinde; "İhanet etmek için..." demişti. "İnsanın bir yere ait olması gerekir. Oysa ben hiçbir yere ait değilim."

Ne keskin, ne kaskatı bir söz değil mi? Ne kadar gerçek... İhanet edenin, her koşulda kendince haklı olduğunu gösteren bir manzum sanki. Müzikal kalitesi yüksek ama aynı zamanda kulak tırmalayıcı bir armoninin lyrics'i gibi...

Ne zaman yakın dünya geçmişine bir göz atsam, ne zaman casusluk öyküleri okusam tarihi 'hain'lerin yazdığına bir kez daha inandırırım kendimi. Pek çoğumuzun, bazen içindeki kötücül unsurların denetimine girip hain olmayı dilediği zamanlar olmuştur. Belki de tarihi onların yazdığını düşündüğümüz için...

Eğer hainseniz idam sehpasına giderken bile güçlüsünüzdür. Gerçeğin katışıksız acımasızlığı içinizdeki acıma ve mahcup olma duygusunu köreltmiştir. Yüzsüzleşmişsinizdir hatta. Herkesin kendini iyi sandığı bir dünyada iyi olmanın anlamsız olduğunu belirler ve kendinde şey olarak 'ihanet'e sürüklenirsiniz.

Ve sonra... En sonra birisi size hain dediğinde 'İhanet aitlik gerektirir' diye muhalefet edebilir, bir başka herhangi biri, 'Bana ihanet ettin' dediğinde de 'Ben sana ait değilim ki' diyebilirsiniz.

İsrail Gizli Servisi Mossad, insandaki 'ait olmama eğilimi'nin gizil güçlerini sezmiş ve bu sezgiyle binlerce kişiyi kullanmıştır. Kullanılanlar arasında 'sözde intifada savaşçısı' Filistinli gençler bile vardır.

Türkiye'nin yakın tarihi de, dillendirilemeyen ihanetlerin tarihidir. Yüzlerce ve hatta binlerce isimsiz hain öykümüze yön vermiştir. Politik güçleriyle ihanet etmiştir bunlar. Paralarıyla ya da kalemleriyle ihanet edenleri de vardır. İhanet ederler ama bunun tespitini yapmaktan korkarlar. Hain olduklarını ve dolayısıyla hiçbir yere ait olmadıklarını belirlemek cehennem azabından farksızdır onlar için.

Bağlılık yeminleri ederler. Kendilerine yalanlar söylerler. Bir bayrak, bir ülkü, bir ideoloji tarafından sahiplenilmek isterler. Bunun için başkalarının yazdığı rolleri oynamaya bile razı olurlar. Kendi iradeleriyle hain olmaktansa, başkalarının iradeleriyle masum özne rolünü oynamayı seçerler. Ama aslında seçim yapma şansları olmadığını bilmezler. Onlar doğuştan haindirler. Hain olmamak gibi bir seçim şansları olmamıştır hiçbir zaman.

İhanetten en fazla uzak duranlarsa; ülkü ve ideoloji gibi dışsal etkenleri değil, içsel ahlakı önceleyenler olmuştur. Onlar Immanuel Kant'ın deyişiyle, kendilerine hayrete düşüren iki şeyden -başlarının üzerindeki yıldızlı gökyüzü ile içlerinde ahlak yasasından- ikincisini tercih etmişlerdir. İşte bunların tercih şansı vardır.

Seçim yapabilenler ikinci gruptakilerdir ama tarihi birinci gruptakiler yazarlar.

Ne anti-diyalektik bir denge değil mi? Bir grup tarihi yaşar, bir grup da tarihi yazar özdeyişiyle... Kurnazca yazmayı mı istersiniz, budalaca yaşamayı mı? Seçim size kalmış ve eğer en küçük bir seçim yaparsanız, daha şimdiden ikinci gruba dahil olacaksınız. Budalaca yaşayanlar sınıfına yani... Sakın bu tuzağa düşmeyin!

3 Kasım 1996'da Susurluk'ta bir Mercedes'in kamyona çarpmasıyla kopan gürültü, tarihi hainlerin yazdığını bir kez daha göstermiştir.

Bilgi ve slogan bombardımanı içinde Susurluk'un kara gözlüklü esas oğlanları; kendilerini korumayı ve hatta gizlemeyi başarmış, belirli isimleri piyasaya sürmüşlerdir. Ve kendi ihanetlerini gizlemek için, piyasaya sürdükleri isimlerin 'fearless' (korkusuz) olmasına özen göstermişlerdir.

Mesela Korkut Eken gibi madalya sahibi olanlar tercih konusu olmuştur. Onlarca; Korkut Eken, bir korkusuz kahramandır ve bu özelliğiyle perde gerisindeki hainlerin, sırtını en fazla sıvazlayabileceği yegane isimlerden biridir.

Kara gözlüklü esas oğlanların, 'hain'liklerini gizleyebilmek için Eken'e gönül rahatlığıyla kahraman diyebilmeleri gerekmektedir. Bu gerekliliği yerine getirirler, ona (onlara) 'kahraman' derler ve 'kahraman' dedikleri adamları beyinlerine döşedikleri merdivenle göklere çıkarırlar.
O güne kadar hiç olmadıkları ölçüde 'kahraman' yaparlar onları.

Böylece akşama kadar kilisede bekareti bozuk kızların günahlarını çıkartıp, akşam da -kendisini 50. doğum yıldönümünde yeniden, yeniden vaftiz eden- bir papaz gibi günah çıkarmış olurlar.

Hain olduğunu bilen hainlerin, ihanetten uzak duran ahlaklılar üzerinden aklandığı bir hamamdır bu dünya. Yıllarca böğürerek kusar, sonra altın tabaklar içinde servis yaparlar önümüze. Haindirler ama salak değillerdir. En gereksiz ritüellerin bile törensiz sağlam inanışlara galip geldiğini bilirler.

Törenler düzenlerler işte tam da bu yüzden. Kahramanlarını -günah keçilerini- cezaevine uğurlarken bile slogan atar, mağdur hükümlünün sırtını sıvazlarlar. Tıpkı neredeyse hayatının iki yılını askerlik zorunluluğuna -gönülsüzce- teslim ettiği halde gülen genç adamların sırtını yalancıktan sıvazladıkları gibi... Ya uğurlanan kahramanlar ne yaparlar biliyor musunuz? Kendilerini uğurlayan kalabalığa korkusuzca bakıp selam dururlar. Kafalarında 'lunatic'lerin (deli) taktığı papatyadan taçlar vardır, bir üfürükle kopup dağılabilecek....
Hainlerse, korkusuz ahmakların alınları üzerinde yürürler.

Tarihin akışı içinde insanlar kendilerini irkiten bu kavramla ilgili pek çok trajik hadiselerle karşılaşılmıştır.

Bir mistik düşünür, eserinde bu olguyu, “Güvendiğiniz şeyler, kızgın güneşin altında eriyen karlar gibi erir gider de sizin bundan haberiniz bile olmaz ” diyerek konuyu tasvir etmiş..

İhanet, yaşamın herhangi bir anında veya desteğe ihtiyaç duyulan çok önemli bir zamanda ortaya çıkabilir. Örneğin: Pompeius heykelinin altında onlarca hançer darbesiyle sırtından vurulan Sezar’ın, ölmeden önceki tarihe mal olmuş sözleri gibi “ Sen de mi, Brutüs?.. ” Kendisini hançerleyenler arasında, Brutüs’ün de bulunduğunu gören ve en yakın dostundan hiç beklemediği bu ihanete şaşkınlığını dile getiren haykırışı, tarih boyu bir ibret nişanesi olarak zihinlere nakşolmuştur...

Keza, havarilerinden birinin Hz. İsa’yı Havra hahamlarına teslim edişi de, asırlarca insanlık alemi içinde ve mistik boyutta daima anımsanacak bir ihanet belgesi olarak hatırlanmaktadır.
İşin ilginç yanı, Hz. İsa, kendini ele verecek havariyi teşhis ederken zorlanmamış, imalı bir şekilde onu tanımlamıştır.

“ Ekmeğini benimle birlikte şaraba bulayan, beni satacak olandır !" Onun bu tesbiti, keşfi bir olguya dayanmaktadır, Allahın bir Rasulü oluşunun getirisidir.. Hıristiyanlık âlemi, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini kabul ededursun, melekler havariyi ihanet çemberi içinde sıkıştırarak Hz.İsa’ya benzetmişler, dolayısıyla, asıl çarmıha gerilen Yahuda olmuş, Hz. İsa, cismani şekilde ruhu bedeninden ayrılarak dünya hayatına veda etmiştir.

Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden ve normal bir ölümle dünyadan ayrıldığını ifade etmektedir.

Bir başka belirgin ihanet örneği İslâm halifesi Hz. Ömer ile ilgilidir. O da, aynen Hz İsa gibi başına gelecek olayı bir gün öncesinden yanındakilere bildirmiş kölesinin ihanet ederek kendisini öldüreceğini söylemiştir..

İhanet şu veya bu şekilde süregiden hayatı kesintiye uğratan, adeta şoklama görevini yapan bir oluştur. Heyecanlı bir serüvenin birden tıkanışı, bir süre önünün açılmaması gibi...
Zihinleri bulanıklaştıran bu kavram, dostluk kavramı ile asla bağdaşmayacak bir harekettir. İhanete uğranılan zamanlarda, insanın üzerindeki baskıyı atabilmesi için, zaman faktörünün derinliğinde karar kılması, kendini mutlaka kontrol ederek bilinçsiz hareketlere yeltenmemesi gerekir.

Pek tabidir ki, bu anlarda pembe dizileri yaşayacak hali yoktur.Ancak başka seçeneği de bulunmamaktadır. Yakınmaktan, sızlanmaktan, suçlamaktan uzak duran ve en zalim olaylara bile hoşgörü içinde yaklaşabilen bireyler, her türlü hatayı affedebilirken, sadece bir tek hareketi ihaneti kolay kolay bağışlayamazlar. Bu ince ayrıntının getirisi budur.

İhaneti sadece malum hareketlerde vurgulamak oldukça yanlıştır. Kişinin uyguladığı başka yaptırımlar da, bu kapsamda düşünülebilir.

Bedenine gerekli özeni göstermeyen, uyuşturucu ve alkol bağımlısı bir insanın davranışları bir bakıma kendine yaptığı bir ihanet değil de nedir ?Veya bakmakla yükümlü olduğu kişilere özen göstermemesi ihanetin bir türü sayılmaz mı? Savurganlık da topluma karşı yapılan bir ihanet değil midir? İhanetin daha birçok türü var.

Kimse bir ilişkiye aldatmak ya da aldatılmak için başlamaz fakat şu da bir gerçek ki çoğu ilişki aldatma kavramının kötü etkisi altındadır.

Evli çiftlerin aldatma nedenleri incelendiğinde erkeklerin fiziksel, kadınların ise duygusal gerekçelerle eşlerini aldattığı ortaya çıkıyor. Erkeklerin karşı cinsin fiziksel cazibesine kapılarak eşini aldatırken kadınların da çoğunun aldatma sebebi aşık olmallarıdır. Üstelik kadınlar evliliklerinde yaşadıkları umutsuzluk ve mutsuzluk nedeniyle aldatma yoluna gidiyor.

Türkiye'de "erkek aldatır ama kadın aldatmaz" gibi bir önyargı bulunuyor. Buna karşılık kadınlar da eşlerini, flörtlerini aldatıyor hatta eşini aldatan kadın oranında artış gözüküyor. Ancak kadın ve erkeğin eşini aldatma nedenleri farklılık gösteriyor. Türkiye'de yapılan bir araştırmada evli kadınlara, "Eşinizden başka bir erkekten hoşlandınız mı" sorusu yöneltildi. Evliliği iyi olan kadınların yüzde 13'ü, evliliği orta derecede olan kadınların yüzde 9'u, evliliği kötü olan kadınların yüzde 100'ü "evet" yanıtını verdi. Bu araştırma, mutsuz olan kadının aldatma olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Eşlerini aldatan erkekler ise üç grupta inceleniyor.

Bunlar şöyle sıralanıyor:
İlişkisindeki mutsuzluk nedeniyle mutluluk eksikliğini tamamlamaya çalışanlar: Bunlar daha çok evliliğin ilk 10 yılı içinde görülüyor.
Sürekli aldatma eğiliminde olan erkekler: Evlilik öncesinde de sonrasında da çoğul ilişkileri olan ve ilişkilerinde başarılı olamayan insanlar. Çocukluktan gelen iç çatışmaları var. Bağlı, güvenli ilişkiyi uzun süreli oluşturamıyorlar. Bu tür aldatma Türkiye'de daha çok yaşanıyor.
Bir ilişkinin içine istemeden çekilen erkekler: Bu gruptakiler evli erkeklerle birlikte olmayı tercih eden kadınlar tarafından ilişkinin içine çekilebiliyorlar.

Öte yandan aldatmanın nedenleri incelendiğinde %50 ile ilk sırayı duygusal anlamda yalnız bırakılma oluşturuyor. İkinci sırayı %30 gibi bir oranla eş ile iletişim kuramama, üçüncü sırayı ise %20 ile eşiyle cinsel sorunlar yaşama izliyor.

Yapılan araştırmalarda aldatan erkek kendini bazı ipuçlarıyla ele veriyor. Eşi tarafından aldatılan kadın, bazı belirsizlikler duyumsuyor. Öncelikle bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ediyor. Ardından eşinin söylediklerinin birbirini tutmadığına tanık oluyor. Ayrıca, aldatan erkek, karısın gözünün içine "suç işlemiş çocuk gibi" bakıyor. Eve olan ilgisi ve eve ayırdığı zaman, cinsellik azalıyor.

Aldatıldığının ayrımına varan kadınların % 50'ye yakınında güven duygusu ortadan kalkıyor, %35'i ise, ailenin geleceğini düşünerek 'kocam bunu nasıl yapabildi" diyor. Öte yandan aldatılan eşler ilk aşamada boşanmayı düşünse bile sadece %20'si boşanma konusunda adım atıyor. % 80'i ise sorunu çözme yoluna gidiyor.

Aldatılan kadının yapması gerekenler
Aldatılan kadın sorunu eşiyle paylaşsın. Yani, 'böyle hissediyorum, böyle bir sorun var mı' şeklinde konuşsun. 'Evet' yanıtı alındığında yas süreci, sıkıntı, uykusuzluk, tedirginlik dönemi başlayabilir. Bu dönem bir kaç hafta ile bir kaç ay sürebilir. Aldatılan kişinin eşiyle biraraya gelerek sadece karşı taraftan değil kendinsinden de kaynaklanabilen sorunları çözmek için adım atması gerekiyor. Unutulmaması gerekir ki aldatılma çözülebilen bir sorundur. Çözüldüğü zaman da evlilikte geçmişe yönelik sorunları yeniden gözden geçirip çözebilmektedir.

Yapılan bir ankette 20-25 yaşlarındaki kadınların % 87’si sadakata inanıyor. 40 yaşlarındaki kadınların %20’si sadakata inanıyor. Yani yaşlar ilerledikçe kadınların konuya daha gerçekçi yaklaştıkları görülüyor. Aynı ankette erkeklerin % 100’ü sadakati savunduğu sonucuna varılmış. Anlaşılan ankete cevap verirken erkeklerin yanında sevgilileri vardı, onun için pek dürüst davranamamışlar.

KAYNAKLAR
1.http://www.e-kolay.net/kadin/ana_detay.asp?PID=365&HaberID=180166&HID=8
2.http://www.gulizk.com/sohbet/ihanet.html 3.http://www.dergibi.com/yazarlar/fu_004.asp

 
Bilgistasyonu bugün 13 ziyaretçi (15 klik) tarafından ziyaret edildi.


Copyright © 2010 Bilgistasyonu » İletişim | » Tüm Servisler | » Reklam Ver | »Site Politikası | » Ziyaretçi Haritası

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol